Antik çağlarda, özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde ölülerinin ardından yas tutanlar gözyaşlarını gözyaşı şişelerinde “urganterium” biriktirirler, büyük saygı ifadesi olarak ölüyle birlikte gömerlerdi. Osmanlı döneminde gözyaşı vazoları bu şişelerden ilham alınarak yapılmışlardır.
Bu büyük boy seramik “Gözyaşı Şişesi” formlu su şişesinin 1530-1535 tarihli orijinali Londra’da British Museum’da sergilenmektedir. Şişe İznik’te altın çağını yaşamış Türk Seramik Sanatı geleneğine sadık kalınarak, Osmanlı döneminde yapıldığı gibi kalıplama ve şablon kullanılmadan, geleneksel çark tornasında büyük ustalık, bilgi birikimi ve derin tecrübe gerektiren el işçiliği ile şekillendirildi.
İleriki yıllarda antika obje olarak değerlendirilebilecek olan bu görkemli Gözyaşı Şişesi Haliç İşi diğer adı ile Helezonî Tuğrakeş ve Rumî motifler ile süslendi.
Haliç İşi desen, bir merkezden çıkarak, uzun ve kesintisiz bir sap çevresinde helezoni halkalar oluşturur. Bir nevi soyutlama olan desende saplar belirli aralıklarla yerleştirilmiş küçük çiçek ve yaprak motifleri ile noktalanır. Desen ölümsüzlüğü, sonsuzluğu simgeler. Padişah Tuğralarında ve fermanlarda süsleme öğesi olarak kullanılmıştır.
Türk Süsleme sanatının önemli unsurlarından olan Rumî motiflerin tarihçeleri IX. ve X. yüzyıllara Orta Asya’da Uygur Türklerine uzanır. Orta Asya bozkırlarında yaşamış olan Türk kavimler hayvanların doğada zor koşullarda sahip oldukları güce ve mücadele azmine her zaman ilgi duymuşlardır. Hayvanları kuvvet, bereket, iyilik ve bazen kötülük sembolleri olarak görmüşler bu duygularını çok özel desenlerle betimlemişlerdir. Hun Türklerinin çeşitli sanat eserlerinde görülen bu stilize hayvan motifleri Selçuklular tarafından Orta Anadolu’ya getirilmiştir.